Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Karamanoğulları’nın Yardımcı Birliği
On altıncı asrın tarihçisi Hoca Sadettin Efendi’nin aktardığına göre OsmanlIlarla birlikte gazaya katılması için gön derilen Karamanoğlu beyliğine ait savaşçılar, Osmanlı ordu sunda şaşkınlığa sebep oldu. Hoca Sadettin Efendi, gönderilen askerleri “Karamanoğlu beyinin utanmadan ordu diye derle yip gönderdiği bir nice kılıksız kıyafetsiz zavallı” diye tanımlı yordu. Çünkü gelen askerlerin bindiği atların kuskun kayışları yoktu, kimi tahtadan yörük eğerleri üzerine oturmuşken ki minin üzengileri deriden yapılmıştı. Hatta pek çoğu kılıçları nı bellerine iplerle bağlamışlardı. Sultan Murad Hüdavendigâr da bu manzarayı gördükten sonra alaylı alaylı gülümseyip ya nındaki komutanlarına dönerek: “Askerimizin bir maskarası yoğ idi. Cömertliğiyle ol hizmeti de Karamanoğlu görmüş!” diyecekti
Osmanlı İmparatorluğundan günümüze ulaşan gerek baş­kent İstanbul’da gerek eyalet merkezlerinde korunmuş taşra sandıklarında kayıtlı yüz elli milyon yazılı kayıt içinde Pir Sul­tan Abdal’ın ya da onun önderlik ettiği söylenen Alevi baş­ kaldırısından söz eden bir belge bugüne kadar gün yüzüne çık­mamıştır. Osmanlı İmparatorluğunun arşiv
Reklam
Hoca Sadettin Efendi, gene o olayları anlatırken;
"Yörgüç Paşa, bir Türkmen getirene bir, Türkmenin kellesini getirene de yine bir kaftan adamış, bunu da tekrarlarla duyurmuştu. Bu yolla da Türkmenlerden pek çok kimseyi temizlemiş oldu. O tarihten sonra Türkmen eşkiyası başsız ve güçsüz kaldı." diye yazmaktadır.
Sayfa 70 - E YayınlarıKitabı okudu
Bugün değişen ne?
(...)Saray kadınlarına bağlı olan hocalar, kazaskerlik elde ederek, ilimleri ve faziletleriyle kendilerinden üstün olanların üstüne çıkıyorlardı. Raziye Kadın'ın damadı Muhiddin, Semâniye müderrisliğinden Kadılık makamına geçmişti. Hoca Sadettin Efendi'nin devlete büyük bir hizmeti olmuştu. O hizmet de Eğri Seferi'nde kaçmaya hazırlanan Sultan Üçüncü Mehmed'in atını tutarak, kendisini tekrar savaşa teşvik etmesiydi. Hoca Efendi'nin bu fazileti kendisinin saray entrikalarına karışmasını bir dereceye kadar affettirebilirdi. Halbuki evlat ve akrabalarını belli başlı yerlere yerleştirmek Hoca Efendi'nin devamlı bir hastalığı idi... Menfaat hırsı, arpalik sevdası her hocanın kalbinde büyük bir yer tutuyordu. Artık Osmanoğulları'nı şiddetten ve adaletsizlikten menetmeye çalışan mücahit âlimler silsilesine son verilmişti. İkiyüzlülük, rüşvet, yalan ve laf taşımak, mansıp elde etmek için hocaların genellikle başvurdukları çarelerdi. İlk devirde yetişen âlimler, padişahların meziyetleriyle iftihar ederlerdi. Sultan Birinci Ahmed devrinin uleması ise akıl ve şuurdan mahrum bir şehzadeyi Osmanlı tahtına çıkaracak derecede devlet menfaatlerine kayıtsız kalıyorlardı. Bu devirde memleketin en zorba, en coşkulu ve hareketli kuvveti yeniçerilerdi. Onlar bile hocalara boyun eğerlerdi. Halbuki yeniçeriler, yağmacılıkta hocaların da kendi seviyelerine düşmüş olduklarını bilmiyorlardı.
Sayfa 16
İksîr-i Âzamdır Nutk-u Ehlullah
Şah-ı Nakşibendî'in (Kuddise Sirruhu) müridi ve damadı aynı zamanda halifesi Alâüddin-i Attar Efendi. Osmanlı medreselerinde altı yüz sene okunan kitabı Şerhul Mevakıfı'nı Seyyid-i Şerif Cürcani ona intisap etmişti. İnsanlar, Allah'ı Seyyid-i Şerif Cürcani'nin kitaplarıyla tanıyorlar. Hala kitapları baş çekiyor, bir numara. Kendisinin yirmi beş yaşındayken yetmiş yaşında Sadettin Taftazani'yi ilmi münazarada mars edecek kadar güçlü ilmi vardı. Yaş yirmi beş rakibi yetmiş beş yaşında. Onu bile mağlup etti ilmi tartışmada. Seyyid-i Şerif Cürcani diyor ki: Ben tamam kitaplar var, şunlar var, bunlar var vesaire. Her şey güzel diyor. Ama diyor ben Cenâb-ı Hakk'ın (Celle Celalühü), ben Allah'ı ve Allah'ın meram ve maksudunu, maksadını Alâüddin-i Atar Efendi'ye intisap ettikten sonra öğrendim diyor. Bak nasıl bir açıveriyor Ehlullah.
Sadettin Taftazani'nin beyanına göre avamın kalkıp da hocaya delil sorma hakkı yoktur, diyor. Haddini bil lan, diyor. Delili kim sorar, diyor. Alim sorar, diyor. Hoca hocaya der ki:Ya hoca efendi böyle buyurdun ama delilin ne? Derim ki, mesela şu ayeti kerime. Derim ki; mesela şu hadisi şerif. Niye? Hoca, âlim olan insan delilden anlar. Avam ne anlar delilden? Ben sana delili göstereceğim başlayacaksın vıdı vıdı vıdı vıdı yapmaya. Bir yerde hocanın ilmin ve dinin namusunu da muhafaza etmek görevi vardır. Hoca şimdi sıradan türedi bir varlık oldu mesela. İdeal âlimden bahsediyoruz. Seviyeli âlimden bahsediyoruz. Ama şu son iki yüz yıla yakın bir süredir bu musluklar akmıyor, tıkandı gibi. İşte kimler varsa ortalıkta onlarla idare ediyoruz gibi. Taze ekmek kalmadı. Ya bir hafta, on beş gün önceden dolapta kalmış, bayatlamış, taş gibi olmuş ekmeklerle işte idare etmeye çalışıyor gibi bir hâlimiz var.
Reklam
Eğri Muhasarası
“…devlet erkânı padişahın otağında toplanıp düşmanla savaşmakla mütareke yapmaktan hangisini seçmek gerektiğini konuşurlar. Bir kısmı mütareke fikrini savundukları zaman Hoca Sadettin Efendi şiddetle vuruşmak tarafını tutar. Neticede bizzat padişahın bütün askerleri ile düşman üzerine varmasına karar verilir. Ama padişah (3.Mehmet) İbrahim Paşa’ya bir emir göndererek “seni askerlere serdar edüp ben buradan İstanbul’a gitsem olmaz mı?” deye sorar. İbrahim Paşa bunun imkânsızlığını kendisine anlatır. Böylece düşmanın karşısında saf tutulur.”
Sayfa 48 - Milli Eğitim Yayınları, Devlet Kitapları-İstanbul 1968Kitabı okudu
DARÜLFÜNUNUN KARA, DAHA DOĞRU BİR TABİRLE, YÜZ KIZARTACAK LİSTESİ
Darülfünunun ıslahatının zamanı yaklaştıkça darülfünunun müderrisleri ve muallimleri arasında gittikçe artan telaş ve dedikoduları yakından seyretmek, ibretle bakılacak bir levhadır. Memleketin ilim ve irfan ordusunun bu başı bozuk erkânı harpleri yeni yapılacak darülfünunun kadrosunda bir yer alabilmek, yahut da arkadaşının ayağını kaydırarak
Osmanlı İmparatorluğundan günümüze ulaşan gerek baş­kent İstanbul’da gerek eyalet merkezlerinde korunmuş taşra sandıklarında kayıtlı yüz elli milyon yazılı kayıt içinde Pir Sul­tan Abdal’ın ya da onun önderlik ettiği söylenen Alevi baş­ kaldırısından söz eden bir belge bugüne kadar gün yüzüne çık­mamıştır. Osmanlı İmparatorluğunun arşiv
Sayfa 75 - KalkedonKitabı okudu
Türk Ocakları Ankara Şube Başkanı TÜRKÂN HACALOĞLU’nun toplantıyı açış konuşması “20 yıl önce ebediyete gönderdiğimiz Türk milliyetçilerinin Galip Abisi için bugün burada toplanmış bulunuyoruz. Siz Galip Abi dostları, hepinize ‘Hoş geldiniz.’ diyorum. Bugünün anlamı benim için çok önemli. Çünkü çok değer verdiğim üç önemli şahsiyet şu anda
Reklam
RIZA NUR'UN GÖNÜLLÜ SÜRGÜNDEN TÜRKİYE'YE DÖNMESİ Mustafa Kemal'in ölümünden sonra 30.11. 1938'de deniz yolu ile Türkiye'ye döndüğünde rıhtımda Atsız ve eşi Bedriye Hanım karşılamış, yakın dostu ve meslektaşı Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman’ın tahsis ettiği, Taksim'de Şehid Muhtar Caddesi'ndeki apartmanlardan
Sultan Mehmet saltanatının İkinci ayındadır. Bazı Hurufi dervişleri yazıları ve sözleri ile padişahın gözünü boyayarak, onu aldatarak saraya kadar girerler(!). "O'nunla buluşmaya, fikirlerini, kesin ve sağlam gerçekler gibi takdim etmeye"2 başlarlar. Çocuk yaştaki Mehmet'in aklını çelerek gönlünü ve saygısını kazanırlar.3 (2-İrfan Gündüz; Osmanlılarda Devlet-Tekke Münasebetleri, İst. 1984, sf. 31. 3-Hoca Sadettin Efendi; Tacü't-Tevarih, Haz. İsmet Parmaksızoğlu, Kültür Bak. Yay. Eskişehir 1992, Cilt V, sf. 54.)
Hoca sadettin Efendi 2.Bayezid Hakkında : Lütufları bol sultanın ve övülecek nitelikleri olan Hakanın ahlaki güzelliklerinin ve şefkatli kereminin açıklanmasından kalemin boynu bükülür.
Sayfa 134 - TİMAŞ YAYINLARIKitabı okudu
Osmanlı'nın saray tarihçisi Hoca Sadettin Efendi şöyle diyor: "Başına tac aldı çıktı ol pelid itti biidrak Etrak'i mürid" Sünni Osmanlı Türkünün bu yazarı, padişah hocası olan bu kişi; Kızılbaş Türklerin önderi Şah İsmail'i eleştirirken, ona bağlı olanları da "Akılsız/ Aptal Türkler" olarak aşağılıyor.
Sayfa 388 - 13. Baskı, Kripto YayınlarıKitabı okudu
25 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.